2024’te dünyanın birçok ülkesinde seçmenler sandığa gidecek. Küresel piyasalar açısından özellikle ABD’deki seçimler dikkatle izlenecek.
Dünya Ocak ayında Tayvan ile başlayıp Kasım ayında gerçekleşecek ABD başkanlık seçimlerine kadar devam edecek olan dönem 40 ulusal seçime sahne olacak. Bloomberg Economics’in hesaplamalarına göre, dünya nüfusunun yüzde 41’ini ve GSYİH’sının yüzde 42’sini temsil eden ülkelerdeki seçmenler önümüzdeki yıl yeni bir lider seçme şansına sahip olacak.
2024’te sandık başına gidecek ülkeler büyüklük ve etki açısından çeşitlilik gösteriyor: Bu ülkeler arasında Endonezya ve Venezuela gibi doğal kaynak zengini ülkeler, “reshoring”in gözdesi Meksika, siyasi açıdan istikrarsız Güney Sudan ve jeopolitik olarak sıcak noktalar Tayvan ve Pakistan yer alıyor. Arap Baharı’nın 2011’de doğduğu Tunus’ta önümüzdeki bir yıllık dönemde cumhurbaşkanlığı seçimleri gündemde. ABD’nin Avusturya, Belçika ve İngiltere gibi bazı geleneksel Avrupalı müttefikleri de liderlik yarışıyla karşı karşıya.
Tayvan’da gerçekleştirilecek başkanlık seçimlerinde mevcut Başkan Yardımcısı Lai Ching-te’nin öngörüldüğü üzere kazanması durumunda gerilimin daha da tırmanması muhtemel görülürken bu durum ABD-Çin ilişkilerinin gidişatını belirleyebilir.
Endonezya’da Şubat ayında yapılacak seçimlerde Suharto döneminden kalma eski bir korgeneral olan ve insan hakları ihlalleri iddiasıyla ABD tarafından vize verilmeyen Prabowo Subianto önde gidiyor. Subianto Haziran ayında Ukrayna için Rus güçlerinin işgal ettikleri bölgede kalmalarını barındıran bir barış planı önermişti.
Güney Afrika’da iktidardaki Afrika Ulusal Kongresi, 1990’ların başında Apartheid rejiminin sona ermesinden bu yana ilk kez genel çoğunluğunu kaybederek ülkeyi diğer partilerle koalisyon halinde yönetmek zorunda kalma olasılığıyla karşı karşıya.
2014’ten bu yana görevde olan Hindistan Başbakanı Narendra Modi’nin sürpriz bir şekilde seçimi kaybetmesi gibi bir sonuç, ABD ve müttefiklerinin Çin’in ekonomik ve askeri gücüne karşı bir denge unsuru olmasını bekledikleri ülkedeki yatırımcıları ürkütebilir.
ABD’de ise Bloomberg News’in son anketine göre eski Başkan Donald Trump kilit (salıncak) eyaletlerde önde gidiyor ve bu durum ABD’nin, Çin, Rusya, NATO, ticaret ve diğer konulardaki politikalarının geleceği konusunda yeni belirsizlikler yaratıyor.
Elbette seçimler her iki tarafa da gidip gelebilir. Polonya Ekim ayında Avrupa Birliği ile defalarca çatışan popülist hükümete yeterli oy vermeyerek ülkeyi daha büyük çapta bölgesel bir rota revizyonuna soktu.
Bu durum, Ukrayna’ya yönelik yardımların devamını tehlikeye atabilecek ve iklim hedeflerinde daha fazla gerilemeye neden olabilecek aşırı sağcı partilerin Haziran ayında yapılacak Avrupa Parlamentosu seçimlerinde kesin bir çoğunluk elde edeceği yönündeki tahminlere şüphe düşürdü.
Yine de değişim potansiyeli gerçek ve Batı hegemonyasına kızgın bazı liderlerin yeniden seçilme ve bu tutumlarını sertleştirme olasılığı da var. ABD Başkanı Joe Biden da dünyanın “tarihte bir dönüm noktasıyla karşı karşıya olduğu” uyarısında bulundu.
Rusya’da seçmenler Mart ayında sandık başına gidecek ve Devlet Başkanı Vladimir Putin’in ciddi bir muhalefetle karşılaşması beklenmese de dünya, seçmenlerin Ukrayna ile savaştaki yüksek can kayıpları nedeniyle huzursuz olmaya başladığına dair işaretleri izleyecek. Öte yandan Wagner’in paralı askerlerinin bu yılki isyanı, bir otokratın en tehlikeli rakiplerinin genellikle kendilerini müttefik olarak tanımlayanların saflarında gizlendiğini hatırlatıyor.
İngiltere’de tüm anketler, Keir Starmer liderliğindeki muhalefetteki İşçi Partisi’nin önümüzdeki sonbaharda yapılması beklenen seçimlerde Rishi Sunak’ın Muhafazakarlarını yeneceğine işaret ediyor. Ancak Starmer’ın İngiltere’nin köklü ekonomik sorunlarının üstesinden gelebilmesi için yeterince büyük bir çoğunluk elde etmesi gerekecek.
Tüm bu seçimlerin nasıl sonuçlanacağı önümüzdeki yıllarda ticaret, güvenlik ve finans piyasalarındaki trendleri belirleyecek.
Bloomberg Economics Jeo-ekonomi Başanalisti Jennifer Welch, dünyanın jeopolitik açıdan belki de son bir neslin en çalkantılı yılıyla karşı karşıya olduğunu söylüyor. Bu gerginliklere ek olarak, hükümetler ve şirketler daha temiz enerjiye geçiş ve yerel sektörleri korumak için gereken hammadde kaynaklarını temin edebilmek için küresel bir rekabet içindeler.
“Yaklaşan seçimler, iktidar partilerinin jeopolitik kazanımlar elde etmesi bağlamında çıtayı yükseltecek” değerlendirmesinde bulunan Welch, “Örneğin ABD’de Çin’e karşı sert bir tutum takınmak her iki büyük parti tarafından da oy kazandıran bir strateji olarak görülecektir. Bu ve seçimlerin yeni politikalar getirme olasılığı, diğer hükümetler ve çok uluslu şirketler için belirsizliğin arttığı bir dönem yaratacaktır” diyor.