İran ile 2015’te varılan nükleer anlaşma, eski ABD Başkanı Donald Trump’ın 2018’de anlaşmadan ülkesini tek taraflı çekme kararı ve sonrasında yaşanan gelişmelerle büyük bir darbe aldı.
İran ile nükleer anlaşmanın imzalanmasının üzerinden 9 yıl geçerken 2018 yılında ABD’nin anlaşmadan tek taraflı çekilmesi sonrasında, yaptırımların şiddetlenmesi, Tahran’ın uranyum zenginleştirme faaliyetlerini artırması ve iki ülke arasındaki bölgesel gerilimler gibi ortaya çıkan birbirine bağlı sorunlar, anlaşmanın yeniden uygulanma ihtimalini karmaşık hale getirdi.
İran ile nükleer anlaşma, eski ABD Başkanı Donald Trump’ın 2018’de anlaşmadan ülkesini tek taraflı çekme kararı ve sonrasında yaşanan gelişmelerle büyük bir darbe aldı.
Kapsamlı Ortak Eylem Planı (KOEP) olarak adlandırılan nükleer anlaşma, İran ile Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin (BMGK) daimi üyeleri ABD, Rusya, Çin, İngiltere ve Fransa ile Almanya (5+1) arasında 14 Temmuz 2015’te imzalandı.
Uluslararası yaptırımların kaldırılması karşılığında Tahran’ın nükleer faaliyetlerinin düzenlendiği ve denetim altına alındığı nükleer anlaşma, Ocak 2016’da BMGK onayıyla yürürlüğe girdi ve İran uluslararası yaptırımlardan kısmen kurtuldu.
Donald Trump’ın başkanlığı döneminde Washington, 8 Mayıs 2018’de anlaşmadan tek taraflı çekilerek, İran’a yeniden yaptırım uygulamaya başlayınca Tahran yönetimi, bir yıl boyunca Avrupa ülkelerinden ABD yaptırımlarına karşı nükleer anlaşmayı koruyacak adımlar atmasını bekledi.
Avrupa ülkelerinden beklediğini alamayan İran, ABD’nin yaptırımlarına karşı anlaşmadan kaynaklanan tüm taahhütlerini 8 Mayıs 2019’da kademeli olarak durdurmaya başladı.
İran, Süleymani’nin öldürülmesinin ardından anlaşmadaki tüm yükümlülüklerini askıya aldı
Trump döneminde General Kasım Süleymani’nin öldürülmesinin ardından ilk adım olarak 5 Ocak 2020’de yüksek düzeyde uranyum zenginleştirmeye başlayan İran, anlaşmadaki sınırlamaları aşmaya başlayınca bu durum, anlaşmanın fiilen çökmesine yol açtı.
Bu tarihten sonra nükleer faaliyetlerini kademeli olarak artırmaya başlayan İran, özellikle Kasım 2020’de İranlı nükleer fizikçi Muhsin Fahrizade’ye suikastın hemen ardından Mecliste nükleer faaliyetlerin hızlandırılmasını öngören bir yasa geçirdi.
Dönemin İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani’nin başındaki hükümetin itirazlarına rağmen Mecliste onaylanan yasa, İran Atom Enerjisi Kurumunun uranyumu en az yüzde 20 zenginleştirmeye başlamasını ve düşük düzeyli zenginleştirilmiş uranyum stoklarını artırmasını zorunlu kıldı.
Uranyumun daha hızlı zenginleştirilmesi için yeni nesil santrifüjler yerleştirildi
Bu kapsamda uranyum zenginleştirme tesislerine nükleer anlaşma kapsamında kullanılmasına izin verilen IR-1 santrifüjleri yerine uranyumu daha hızlı zenginleştirebilen IR-2, IR-4 ve IR-6 santrifüjleri yerleştirildi.
İran Atom Enerjisi Kurumu, söz konusu yasa kapsamında 5 Ocak 2021’de Fordo’daki nükleer tesiste Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) müfettişlerinin gözetiminde uranyumu yüzde 20 saflıkta zenginleştirdiklerini açıkladı.
İran bu kez Nisan 2021’de ilk kez yüzde 60 saflıkta uranyum zenginleştirdiğini duyurdu.
Tahran’ın uranyumu yüzde 20 ve yüzde 60 saflıkla zenginleştirmesi ciddi bir adım olarak görülüyor çünkü uranyumun yüzde 20 üzerinde zenginleştirilmesi nükleer bomba elde etmeye imkan sağlayacak yüzde 90 saflıkta parçalanabilir uranyuma ulaşmak için önemli bir aşama kabul ediliyor.
Yeniden müzakere süreci
İran’ın nükleer programında attığı keskin adımlar, Tahran’ın nükleer faaliyetlerinden endişe eden ABD’yi yeniden İran’la dolaylı olarak müzakerelere başlamaya itti.
İran ile 2015’te imzalanan nükleer anlaşmanın yeniden tam anlamıyla uygulanmasını sağlama ve ABD’nin anlaşmaya dönüşünün ele alındığı nükleer görüşmeler, Nisan 2021’de Viyana’da yapıldı.
Müzakereler, Washington ve Tahran arasındaki uzlaşmazlık nedeniyle sonuçsuz kalarak, Eylül 2021’de askıya alındı. İran’ın uranyum zenginleştirme faaliyetlerini hızlandırması ve bölgede artan gerilimler, anlaşmaya dönme sürecini zorlaştırdı.
İran’ın yüzde 60 zenginleştirilmiş uranyum stokları 3 yılda 59 kattan fazla arttı
Tahran’ın nükleer programını denetleyen Uluslararası Atom Enerjisi Ajansının (UAEA) bu ülkenin nükleer programıyla ilgili 27 Mayıs’ta yayımladığı son raporda, Tahran’ın zenginleştirilmiş uranyum stokunu artırmaya devam ettiği belirtildi.
İran’ın 11 Mayıs itibarıyla toplam zenginleştirilmiş uranyum stokunun 6 bin 201 kilograma yükseldiği, 3 ay önceki rapora oranla 675,8 kilogram artış görüldüğü bildirildi.
Raporda, Tahran yönetiminin yüzde 60 zenginleştirilmiş uranyum üretimini sürdürdüğü, İran’ın yüzde 60 saflıkta 142,1 kilogram zenginleştirilmiş uranyum stokuna sahip olduğu, önceki rapora kıyasla üretimini 20,6 kilogramdan fazla artırdığı ifade edildi.
Ajansın Mayıs 2021’de yayımladığı raporda bu rakamın 2,4 kilogram olduğu göz önüne alındığında Tahran’ın yüzde 60’a kadar zenginleştirilmiş uranyum stoklarını 3 yılda 59 kat artırdığı göze çarpıyor. İran, 2021’de 62,8 kilogram olarak açıklanan yüzde 20 zenginleştirilmiş uranyum stoklarını da 3 yılda 751 kilograma çıkardı.
Anlaşmanın bugünkü durumu
Bugün artık İran ile 2015’te varılan nükleer anlaşma büyük ölçüde işlevsiz durumda. İran, anlaşmanın kısıtlamalarını önemli oranda aştı.
Bu durumda ABD ve anlaşmanın tarafı Avrupalı ülkeler, İran’ın nükleer silah elde etme potansiyelinden endişe duyarken, diplomatik çabalar halen devam ediyor. İran ise nükleer faaliyetlerinin barışçıl olduğunu ve yaptırımların kaldırılması halinde nükleer programını anlaşmaya uygun hale döndüreceğini belirtiyor.
İran ile ABD, Umman aracılığında dolaylı görüşmelerini sürdürüyor ve anlaşmanın yeniden canlandırılması ve İran’ın nükleer programının kontrol altına alınması, bölgesel ve küresel istikrar açısından kritik öneme sahip ancak taraflar arasındaki güvensizlik ve artan gerilimler gibi birbirine bağlı sorunlar bu süreci daha da karmaşık hale getiriyor.
İran’da Cumhurbaşkanı seçilen Mesud Pezeşkiyan’ın, ülke ekonomisindeki büyük sorunları aşabilmek için seçim kampanyasında nükleer anlaşma ve Batı ile müzakerelerin önemini vurgulaması dikkate alındığında gelecekte yapılacak diplomatik girişimler, anlaşmanın geleceği veya yeni bir anlaşmanın ortaya çıkabilmesi açısından belirleyici olabilir.