Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin, Anadolu Ajansı (AA) Editör Masası’nda, 1. ve 5. sınıfa kayıtlarda öğretmen ve şube tercihinde merkezi yerleştirme yapılacağını söyledi.
Anadolu Ajansı (AA) Editör Masası’na konuk olan Tekin, gündeme ilişkin soruları yanıtladı, değerlendirmelerde bulundu.
Yeni eğitim öğretim yılının öğretmen, öğrenci ve velilere hayırlı olmasını dileyen Tekin, başarılı ve sağlıklı bir eğitim öğretim yılı diledi. Geçen yıl ciddi bir sıkıntı olmadan, öğretmenlerin fedakarlık ve çabalarıyla sağlıklı bir eğitim öğretim yılını tamamladıklarını ifade eden Tekin, “İnşallah bu yıl da öyle olur.” dedi.
Bugün sadece uyum sınıflarının değil, aynı zamanda öğretmenlerin seminer döneminin de başladığını bildiren Bakan Tekin, yaklaşık 17 milyon öğrencinin kayıtlarının tamamlandığını, açık liselerde kayıtların devam ettiğini söyledi.
Tekin, Milli Eğitim Bakanlığı bünyesinde 1 milyon 24 bin 229’u öğretmen, 107 bin 633’ü idareci olmak üzere toplam 1 milyon 131 bin 862 öğretmen ve idareci olduğunu bildirdi.
Bakan Tekin, 60 bin 600 resmi okul bulunduğunu, bakanlığa bağlı halk eğitim merkezi, olgunlaşma ve rehberlik araştırma merkezleri gibi 2 bin 447 resmi kurum olduğunu söyledi.
Toplam 14 bin 226 özel okulda 122 bin 768 öğretmen olduğunu aktaran Tekin, muhtelif kurs diye tanımladıkları 22 bin 546 kurumun da bulunduğunu, toplam 99 bin 819 resmi ve özel kurumda 1 milyon 254 bin 630 öğretmen ve idarecinin görev yaptığını ifade etti.
Tekin, bu rakamları ne kadar büyük bir aile olduklarını göstermek için paylaştığını, Türk toplumunun eğitim öğretim sürecine yakın ilgi gösterdiğini belirterek, sözlerini şöyle sürdürdü:
“86 milyona yakın nüfusumuzun tamamı eğitim öğretim süreçlerini yakından takip ediyor. Ya kendi çocukları ya bizzat kendisi öğrenci ya torunları öğrenci. Böyle çok dinamik bir biçimde yürüyen bir süreç. Kuşkusuz bu 86 milyon kişi içerisinde herkesin kendine has farklı düşünceleri, farklı önermeleri var eğitim sistemiyle ilgili. Kimisinin işte müfredatla ilgili düşünceleri var. Kimisinin okulların yapısıyla ilgili düşüncesi var. Ama hepsi farklı bir zenginlik bizim açımızdan. Biz de bu zenginlikten faydalanmaya çaba sarf ediyoruz.”
“Bilgiyi beceriye dönüştürmeye evrilmiş durumda”
Yeni müfredatla ilgili bilgi veren Tekin, “Tüm dünyada bilgiye ulaşmakla ilgili süreç değiştikçe eğitim öğretim sistemlerinin içeriği de değişiyor.” dedi.
Tekin, geçmişte bilgiye erişimle ilgili sıkıntılar bulunduğunu ifade ederek, şöyle konuştu:
“Yani 1980-90’lı yıllarda çocuklarımızın, gençlerimizin bilgiye erişimle ilgili sıkıntı yaşadıkları bir dönem yaşıyorduk. Hepimiz öğrencilik yıllarımızda en azından benim yaş kuşağım, herhangi bir bilgiye erişmek için ya okul kitaplarımızdı referans kaynağımız, okul kitaplarımızda yoksa il halk kütüphanelerindeki ansiklopediler üzerinden bilgiye erişmek için günlerimizi ayırmak zorunda kalıyorduk. Dolayısıyla o yıllardaki eğitim öğretim sistemi, bilgiyi öğrenciye verme odaklıydı. Fakat şimdi artık çocuklarımızın bilgiye erişimle ilgili inanılmaz bir kolaylık var. Bu kolaylıklar içerisinde de çocuklarımız okulda aldıkları bilgiyle tatmin olmuyorlar. Çünkü farklı ortamlarda, işte dijital mecralarda, elektronik ortamlarda farklı tür bilgilere çabucak erişebiliyorlar ve bu bilgiye erişmek için de belki bir dönem veya bir ders kitabı onlar için yeterli olmayabiliyor. Dolayısıyla dünyanın her tarafında bu gelişmeler ışığında eğitim öğretim sisteminin mantığı bilgi vermekten, elde ettikleri bilgiyi beceriye dönüştürmeye evrilmiş durumda.”
“Müfredat her yılın ilk kademesinde uygulanacak”
Türk eğitim sisteminin bu dönüşümü gerçekleştirmediğini dile getiren Tekin, “2010’lu yıllardan itibaren bununla ilgili Milli Eğitim Bakanlığı kurumsal hafızası içerisinde bir çalışma projesi başlattı.” dedi.
Tekin, bu süreçte sadece kendi argümanları değil, uluslararası rapor ve verilerin de gözetildiğini bildirerek, şunları söyledi:
“Türkiye’deki eğitim sistemiyle ilgili yapılan en temel eleştirilerden biri hala kazanım ve bilgiyi çocuklarımıza sunma odaklı olduğu için eleştiri vardı. Bizim uluslararası arenada rekabet edebilecek bir biçimde, elde edilen bilgiyi beceriye dönüştürebilecek bir eğitim sistemi geliştirmemiz gerekiyordu. Bu bakanlığın kurumsal yapısı içerisinde uzun yıllar üzerinde çalışılan, uluslararası eleştirileri ortadan kaldırmaya yönelik bir müfredat çalışması yürüyordu. Bu çalışmaların neticesinde geçtiğimiz mayıs ayı başı itibarıyla onay süreci tamamlanan bir müfredatımız var. Bu müfredat bu yıl her kademenin ilk sınıfında, yani ana sınıflar, anaokulları, ilkokul 1. sınıflar, ortaokul 5. sınıflar ve ortaöğretim kurumları yani liselerin hazırlık sınıflarıyla birinci sınıflar, yani 9. sınıflarda bu yıl itibarıyla uygulanmaya başlamış olacak.”
“Kademeli geçiş planladık”
Kademeli geçişle ilgili çok önemli bir gerekçeleri olduğunu, çünkü sistemi ciddi bir revizyona tabi tuttuklarını söyleyen Tekin, “Aynı anda bu değişimi yapmak veya müfredat değişikliğini hayata geçirmek, belli sınıflarda belli kayıplar, hukuki sonuçlar doğurabilir. O yüzden biz kademeli olarak geçmeyi planladık.” dedi.
Tekin Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli adı verilen beceri temelli bu yeni modelin uluslararası eleştirileri de ortadan kaldıracağını ifade ederek, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bu model çocuklarımızın okulda elde ettikleri bilgileri beceriye dönüştürebilmeleri üzerine kurgulanmış bir model. Bizim müfredatımızla ilgili uluslararası arenadaki ikinci önemli eleştiri, müfredatımızın bilgi verme odaklı olması hasebiyle doğal olarak ağır olması, çok yoğun olması. Her türlü bilgiyi müfredatın içerisinde çocuklarımıza vermek mantığından hareket edildiği için müfredatımız da ağır olmakla eleştiriliyordu uluslararası raporlarda da. Bizim yeni müfredatla beraber ikinci olarak yaptığımız şey, çocuklarımızın üzerindeki bu ağır müfredat yükünü biraz hafifletmek, biraz sadeleştirmek istedik. O sadeleştirmeyi de yaptık. Şu anda müfredatımız yaklaşık olarak toplamına baktığımızda yüzde 35 civarında hafiflemiş olacak.
Üçüncüsü de bize özgü, benim iddiam şu, her ülkenin kendine ait, kendi referans değerleri çerçevesinde bir model ürettiğini görüyoruz. Kamuoyunda da konuşuluyor. İşte Finlandiya modeli, Singapur modeli, Güney Kore modeli gibi örnekler var. Biz dedik ki Türkiye modeli de biz de bir model yani kendi toplumsal yapımızın ihtiyaç duyduğu bir müfredat oluşturabiliriz. Bunu da Türkiye modeli adıyla… Orada da olayın bu kısmındaki önemli nokta çocuklarımızı, toplumsal değerlerimizi, milli birlik ve beraberliğimizi, çocuklarımızın sahip olmasını istediğimiz ortak değerlerimizi, çocuklarımızın içselleştirmesi, çocuklarımızın bu değerlere sahip olarak yetişmesi ve bu değerleri de toplumsal ilişkilerinde, toplumsal hayatında yaşayabilmesi ve yaşatabilmesi, gelecek kuşaklara da bunun aktarılması. Bu da bizim önem verdiğimiz bir başka başlık. Bu üç çerçevede, üç başlık etrafında Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli bu yıl biraz önce bahsettiğim ilk başlangıç sınıflarında uygulanmaya başlayacak.”
Bu yıl 1. sınıflara ait ders kitaplarını değiştirdiklerini belirten Tekin, şu bilgileri paylaştı:
“Diğer sınıflardaki ders kitaplarımız ile geçtiğimiz yıllarda yürürlükte olan, çocuklarımızın okuduğu kitaplarla devam edeceğiz. Orada da zaten Talim Terbiye Kurulu Başkanlığının bir süreci var. O süreçten geçmiş kitaplar o sınıflarda devam edecek. Bu yıla yani yeni müfredata özgü ders kitaplarını ise Bakanlığımızın ilgili genel müdürlükleri ve bu müfredat değişikliklerini yapan komisyonlar, kurullar yeni kitapları yazdılar. Onların basımları da tamamlandı. İl ve ilçe merkezlerine gönderilmişti, bu hafta başı itibarıyla okullara da gönderilmeye başlanacak. 9 Eylül günü bu kitaplarımız okullarımızda olacak. Şu an 1. sınıfa başlayan öğrencimiz 12. sınıfa kadar artık yeni müfredatla ve yeni ders kitaplarıyla devam edecek. Fakat aradaki öğrencilerimiz mezun oluncaya kadar mevcut müfredat ve mevcut kitaplarıyla devam etmiş olacak.”
“6 Şubat’ta sahip olunan derslik sayısının üzerine çıkacağız”
Tekin, 6 Şubat 2023’teki depremlerin ardından Bakanlık olarak bölgede çalışmalara başladıklarını dile getirerek, şunları kaydetti:
“Önceki Bakanımıza ve ekibine de ayrıca teşekkür etmek istiyorum. Gerçekten süreci koordine edebilecek bütün tedbirleri almışlardı. Biz de devam ettirdik. Milli Eğitim Bakanı olarak göreve başladığımız andan itibaren Bakanlık merkez teşkilatında özellikle yıkılan dersliklerin inşası açısından bir koordinasyon kurulu oluşturduk. Bu 11 ilde görevli arkadaşlarla sürekli irtibat halindeydiler. Sayın Cumhurbaşkanı’mızın bize talimatı şuydu; ‘6 Şubat günü her ilimizde sahip olunan derslik sayısının üzerine çıkacağız.’ Biz de kendimize derslik sayısı olarak böyle bir projeksiyon çizdik. Bu İçişleri Bakanlığı, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı ve Milli Eğitim Bakanlığı koordinasyonunda yürüttüğümüz bir süreçti.”
“Deprem konusunda dayanıklı okullar olarak inşa ettik”
Depremden etkilenen illerdeki milli eğitim müdürleri ile okulların inşa süreçlerini yakından takip ettiklerini vurgulayan Tekin, şöyle konuştu:
“En son geçtiğimiz hafta son bir durum değerlendirmesi yapmak üzere bu 11 ildeki milli eğitim müdürlerimizi davet ettik ve konuştuk. Bu 11 ilimizde deprem sebebiyle yıkılan ya da ağır hasarlı olduğu için ders yapamayacağımız, yıkılması gereken derslik sayımız toplam 9 bin 935. Yani, 9 bin 935 derslik kullanılamayacak durumdaydı. Bu 9 bin 935 dersliğin yerine, 19 bin 784 derslik planlandı. 11 ilin tamamında 6 Şubat sabahı sahip olduğumuz derslik sayısının en az yüzde 10 üzerine çıkmış durumdayız. Bu hem rahatlatacak bir tedbir hem de Sayın Cumhurbaşkanı’mızın bu konudaki talimatlarının hızlı bir şekilde yerine getirildiğini gösteren bir rakam.Depremin ardından öğrencilerin öğrenme kayıplarını ve psikolojik problemlerini çözmek için birçok etkinliği hayata geçirdiklerini anlatan Tekin, şu bilgileri verdi:
“Aynı şekilde depremden etkilenen yetişkinler için Hayat Boyu Öğrenme Genel Müdürlüğümüzce, halk eğitimi merkezleri üzerinden kurslar açıldı. Hem depremin yarattığı hasarı ortadan kaldırmak hem de oradaki insanlarımızın yeni meslek edinmelerine de yardımcı olacak kurslar organize ettik. 9 Eylül sabahı itibarıyla 11 ilin tamamında eğitim öğretim süreci hiçbir sıkıntı olmadan başlamış olacak. Deprem konusunda dayanıklı okullar olarak inşa ettik. Çevre düzenlemesinden, teknolojik altyapısına kadar her şeyi planlanarak okullarımız hazır hale getirilmiş olacak.”
Bazı okullarda kayıt ücreti alınmasına yönelik tartışmalara ilişkin açıklamalarda bulunan Tekin, zorunlu eğitim çağına gelen bütün öğrenciler için eğitim öğretim planlaması yaptıklarını söyledi.
Özellikle temel eğitimde, ilkokul ve ortaokul sınıfları açısından evine en yakın okula çocuğun kaydını yaptıklarını belirten Tekin, ortaöğretime devam etmek isteyen çocukların ise sınavla öğrenci alan okullara LGS neticesinde puan üstünlüğüne göre yerleştiğini ifade etti.
Bunun dışında kalan sınavsız okullarla ilgili yine adrese dayalı, eve en yakın okulla ilişkilendirilecek bir kayıt mekanizması geliştirdiklerini aktaran Tekin, şöyle devam etti:
“Bu anlattığım prosedür içerisinde kimsenin, herhangi bir okul yöneticimizin normal koşullarda ‘Ben sizin çocuğunuzu okula kaydetmek için sizden kayıt ücreti istiyorum’ diyebilecek bir inisiyatif alanı yok. Çünkü zaten çocuğunuz kayıtlı. Buradaki kafa karışıklığı okul yöneticilerimizi de zan altında bırakıyor. Okul yöneticilerimizin hiçbirisinin böyle bir inisiyatif kullanma yetkisi yok. Yani bir ilkokul müdürümüz zaten adrese dayalı olarak kendi okulunun çevresinde hangi mahalle, hangi binadaki çocuk kendisine kayıt yaptıracak biliyor. Sistem de zaten bu kayıtları yapıyor. Buradan hareketle okul müdürlerimizin bu pozisyona düşürülmesinden ben gerçekten rahatsızım. Okul müdürlerimin bu şekilde zan altında bırakılması gerçekten ciddi bir haksızlık. Bu tartışmaların iki kaynağı var. Birincisi, büyük oranda insanlar etrafından duydukları ‘Şu okul daha iyi, çocuğunuzu oraya yazdırın’ gibi bir yaklaşımla aslında kendi adres bölgesinde olmayan başka bir okula çocuğunu yazdırmak istiyor. Bu mümkün değil zaten yasal olarak. Ama bunu gidip söylediğinde okul yöneticisinin kendisinden kayıt ücreti istediğini söylemiş olabilir. Bunun dışında bir seçeneğimiz yok. Çünkü zaten o okulda hangi öğrencinin kayıtlı olacağına dair bizim mekanizmamız belli.”
İkinci alternatifin ise velilerin ilkokulda öğretmen, ortaokulda ise şube seçmek isteyebileceği olduğunu anlatan Tekin, konuşmasına şu sözlerle devam etti:
“Burada kafa karışıklığına sebebiyet verebilecek bir durum söz konusuydu. Bu yıl biz bu anlamda bir küçük değişiklik yaptık. Çocuklarımızın artık 1. sınıfa ve 5. sınıfa kayıt olduklarında, ilkokullar için sınıf öğretmeni, ortaokullar için de şube tercihi konusunda okul müdürlerimizin zor durumda kalmasını önleyecek biçimde merkezi bir yerleştirmeyi yapacağız, yapıyoruz. Ne demek bu? Şöyle bir parametreler silsilesi oluşturduk. Çocuğun okula başlama yaşı, sosyoekonomik anlamda annesi, babası veya ikisi de kaybedilmiş olabilir, buna benzer parametreleri geliştirdik. Özel eğitime ihtiyaç duyan, duymayan ve benzeri. Bu parametreleri bir yazılıma uyarladık ve şu anda yazılım çocuklarımızı bu parametre ışığında herhangi bir dışsal müdahale olmaksızın, yani okul müdürünün ya da başka birisinin müdahalesi olmaksızın Bilgi İşlem Genel Müdürlüğümüz iller üzerinden bunu hayata geçirmiş olacak. Dolayısıyla bu eleştiriyi de ortadan kaldırmış olacağız.”
“Okul yöneticimiz ‘kayıt ücreti’ adıyla bir talepte bulunuyorsa illegal bir iş yapıyordur”
Bakan Tekin, bazı okul müdürlerinin kayıt ücreti istemesine yönelik iddialara ilişkin, şöyle konuştu:
“Israrlı bir biçimde her ortamda söylüyorum, bu benim söylediklerim dışında eğer bir okul yöneticimiz okula ‘kayıt ücreti’ adıyla bir talepte bulunuyorsa, illegal bir iş yapıyordur ve bizim haberdar olmamız durumunda gerekli uyarıları yapacağız. Ama bu bir şehir efsanesi haline dönüştü. Kayıt hakkı olmadığı halde bir okul müdürüne gidip baskı yapıp, sonrasında da bunu ‘kayıt ücreti istediler’ gibi sunmaları çok doğru değil. Çünkü zaten kaydımızın prosedürü belli. O prosedür dışında, o adres dışında herhangi bir öğrencinin herhangi bir okula kayıt yaptırması mümkün değil. Böyle bakınca ne için ücret istemiş olabilir? Biraz önce söylediğim gibi ya şube tercihi ya öğretmen tercihi konusunda bu tür tartışmalar yaşanabilir. O da velilerin ‘Benim çocuğumu illa şu sınıfa yazdırmak istiyorum, illa bu öğretmene yazdırmak istiyorum’ dediğinde ortaya çıkabilecek problemler.”
Tekin, “Bir veli o ilçede meşhur bir öğretmen duydu. Onu seçmenin de önü kapalı mı?” sorusunu, “Kapandı. Adresi o okulda olsa dahi seçemez.” şeklinde yanıtladı.
Bakanlıkta ilgili genel müdürlükteki personelin, 84 aylık çocuk ile 67, 68, 69 aylık çocuğun aynı sınıfta o denklemi ve dengeyi kurmasına ilişkin çalışma yaptığını dile getiren Tekin, şöyle devam etti:
“Çocuğun ay olarak okula başlama yaşı, cinsiyeti ve biraz önce söyledim diğer parametreler ışığında çocuklarımızın sınıflara dengeli dağılımı ve öğretmen atamasının da o sınıflara, şubelere öğretmen atamasının da yine merkez sisteminde yapılacağı bir yapı kurulmuş oldu. Gidip de okul müdürlerimize ‘Benim çocuğumu illa şu öğretmene yazdırın veya şu şubeye ben çocuğumu yazdırmak istiyorum’ gibi ısrarların bir anlamı yok. Çünkü orada okul müdürlerimizin bir inisiyatifi yok, tamamen merkezden yapıldı. Okul müdürlerimize bu şekilde ısrar ettiklerinde okul müdürlerimiz doğal olarak ‘Biz yapmıyoruz’ diyeceklerdir. Gerçekten onlar yapmadılar. Biz artık onları merkezden yapıyoruz. Bu tartışmaların da önüne geçmiş olduk. Hem de pedagojik açıdan daha dengeli bir sınıf ortamı oluşturmaya çaba sarf ettik.”
Türkiye’de 22 bin 546 özel okul bulunduğunu belirten Tekin, bu özel okullar içerisinde fahiş fiyat artışları yapan okul sayısının çok sınırlı olduğunu dile getirdi.
Belli sayıdaki okulun eğitim ücreti için fahiş kabul edilebilecek artışlar yapınca sanki bütün özel okullar aynı şeyi yapmış gibi algılandığını ifade eden Tekin, şunları söyledi:
“Orada özel okullarımızın hakkını korumamız lazım. Biz özel okulları temsil eden derneklerle dört ayrı dernekle de sık sık görüşüyoruz. Bu anlamda kendi içlerindeki denetimleri yapmalarını da kendilerinden istiyoruz. Özel okulların büyük çoğunluğunda bu bahsettiğiniz artışlar yok. Ancak istisna olarak çok az sayıda özel okulda bu artışlar oldu, onları da biz zaten ‘enflasyon artı yüzde 5’ oranında zam yapma hakları var, ara sınıflar yani kayıtlı öğrenci için. Çünkü alacağı hizmetle ilgili bir sözleşme yapılmış. Biz o sözleşme üzerinden ‘yüzde 5 zam yapabilirsin’ diye söyledik büyük oranı da uydu. Yeni kayıtlı öğrencilerle ilgili ise orada özel okullar bu hizmetin bedeli olarak velilerden istedikleri rakamlar konusunda da yine bizim bu anlamdaki karşılıklı görüşmelerimizde ortaya çıkan rakamlara uydular. Pandemi sürecinde eğitim-öğretim ücretlerinden istedikleri artışı elde edemeyen okulların, kırtasiye, kitap, kıyafet, yemek, etüt ve benzeri konularda oradaki açıklarını kapatmak için oraları biraz ağırlık vermişlerdi, onu da yine oturduk kendileriyle konuştuk.”
“Ders kitaplarının okutulmasını zorunlu hale getirdik”
Bu anlamda ciddi denetimler yaptıklarını kaydeden Tekin, özellikle yardımcı kaynaklar başta olmak üzere kitaplarla ilgili yaptıkları denetimlerde, sıkıntılı bir fiyat politikası belirleyen özel okullara mevzuattaki yaptırımları uyguladıklarını anlattı.
Bakan Tekin, “Orada da asgari ücretin 10-20 katı ve üçüncüsünde de kapatma var, bu cezaları uyguladık, uygulamaya da devam edeceğiz. Bu yıl hem yeni bir müfredatın başlangıcı açısından hem de bu tür tartışmaları ortadan kaldırmak adına biz özel okullarımızda resmi, Talim Terbiye Kurulu Başkanlığımızın onayladığı ders kitaplarının okutulmasını zorunlu hale getirdik. Ders kitaplarını biz zaten okullara göndermiş olacağız, onlar da öğrencilerle paylaşmış olacaklar, ilave ders kitabına ihtiyaçları yok.” ifadelerini kullandı.
“Özel okullara taviz vermeyeceğiz”
Ders kitaplarının, çocukların hem eğitim-öğretim süreçleri hem de üniversiteye giriş açısından öğrencileri en iyi şekilde hazırlayacak içerikte olduğunu vurgulayan Tekin, ÖSYM’nin soru bankasını ders kitapları ve müfredat üzerinden oluşturduğunu söyledi.
Bakan Tekin, “Dolayısıyla çocuklarımız özel okula gitse dahi ilave başka ders kitabına ihtiyacı yok. İhtiyaç duyduğu diğer yardımcı materyalleri de biz EBA üzerinden paylaşıyoruz. Ben büyük oranda çocuklarımızın bu ihtiyaçlarını giderdiğimizi düşünüyorum, velilerimize de bu vesileyle bunu bir kez daha hatırlatmış olayım; özel okullara bu konuda taviz vermeyeceğimizi de buradan hatırlatmamız gerekiyor.” dedi.
“Yemek, kıyafet, kitap ve etüt ücretlerindeki artışa ilişkin mevzuata yeni bir madde getirilip getirilmeyeceği” sorusu üzerine Tekin, bunların sadece Bakanlığının inisiyatifinde olan bir konu olmadığını; kırtasiye, kıyafet, servis, yemek konusunun Ticaret Bakanlığı tarafından denetlenmesi gereken bir alan olduğunu ve ilgili bakanlığın bu konudaki denetimlerini yapacağını dile getirdi.
“Resmi ya da özel okullar arasında kalite ayrımı gütmeyi doğru bulmuyorum”
Bakan Tekin, “özel okulların Türk Milli Eğitim Sistemine katkısı, sınav başarısı, özel okulların daha iyi eğitim verdiğine ilişkin algıların Türk toplumunda yaygın olduğu ve buna ilişkin değerlendirmesine” dair soruya şu yanıtı verdi:
“Ben resmi ya da özel okullar arasında kalite, nitelik ve benzeri bir ayrım gütmeyi doğru bulmuyorum. Hepsinin büyük oranda aynı standartta eğitim-öğretim verdiklerine inanıyorum. Fakat hepimizin çocukları kendisi açından, hepimiz açısından çok değerli ve çocuğunuzun en iyi şekilde yetişmesi için alacağınız hizmetin türünü farklılaştıran bir tabloyla karşı karşıyayız. İşte çocuğunuzun yabancı dil konusunda bakanlığın çizdiği profilin dışında ilave olarak farklı bir eğitim olmasını istiyorsanız, yabancı bir okula veya yabancı dile önem veren başka bir okula, yahut farklı sportif alanlarda faaliyet gösteren özel okul gruplarımız var. Yani sizin çocuğunuz için almayı düşündüğünüz hizmete göre özel okul grupları var. Herkes özel okula çocuğunu gönderirken farklı parametrelerle gönderiyor. Ben hani ‘devlet okulları daha iyi, özel okullar daha kötü’ ya da ‘özel okullar çok iyi, devlet okulu…’ Bu ayrımı doğru bulmuyorum. Hepimiz çocuklarımızla ilgili farklı bir beklenti içerisindeyiz. Siz bu beklentinize cevap verebilecek bir okula çocuğunuzu kaydediyorsunuz.”
Türkiye’deki özel okul sektörünün büyük oranda bu anlamda sorumluluklarının bilincinde hareket eden yapılar olduğuna işaret eden Tekin, özel okullara kamusal anlamda üzerlerinden “yük alan paydaş” olarak baktıklarını ifade etti.
Özel okullara ilişkin ücret ve eğitim kalitesi denetimi konusunda Bakanlığının etkin rol üstlendiğini kaydeden Tekin, pandemi sürecinde yaşananları ve Kahramanmaraş merkezli depremlerle de özel okul sektörünün sıkıntılar yaşadığını kabul etmeleri gerektiğini vurguladı.
Bakan Tekin, “Piyasa kendi içinde bir düzene giriyor şu anda. İçinde bulunduğumuz eğitim-öğretim yılında hem özel okuldaki çocuklarımızın eğitim-öğretim ücreti açısından hem yemek ve kıyafet açısından hem de özel okulda çalışan öğretmen arkadaşlarımızın ücretleri açısından daha da dengeli bir noktaya geldiğimizi düşünüyorum. Biraz önce bahsettiğim zorlukların yavaş yavaş aşıldığı bir döneme girdik. Ben o anlamda özel okulların Milli Eğitim Bakanlığıyla koordineli biçimde hizmetlerini yürüttüğünü düşünüyorum.” şeklinde konuştu.
Geçen yıl uygulanmaya başlanan liselerde devamsızlık affının kaldırılmasının ve sınıf tekrarının getirilmesinin sonuçlarına dair soruyu cevaplayan Tekin, öğrencilerin kayıtlı olduğu okullara devamlarını sağlamanın Bakanlık olarak ana gündemlerinden biri olduğunu söyledi.
Bakan Tekin, düzenlemeyle beraber açık liseye geçişleri sınırlandıracak bazı adımlar attıklarını da hatırlatarak, şöyle devam etti:
“Nihayetinde hem açık lise konusunda hem de devamsızlık konusunda kararlı duruşumuz neticesinde sağlıklı bir sonuç elde ettiğimizi görüyoruz. Rakamlara baktığımızda, hem açık liseye geçişler ciddi oranda azaldı hem de mesela sadece orta öğretim düzeyinde devamsızlık, geçtiğimiz yıla oranla yüzde 15 civarında azaldı. Ben orada da hala çocuklarımızın, gençlerimizin ‘Bakanlık af yapar’ beklentisiyle devamsızlık yapan öğrenciler olduğunu düşünüyorum. Bu yaz özellikle her bulunduğumuz ortamda da söyledik, devamsızlıkla ve sınıf tekrarıyla ilgili bir af gündemimizde yok, olmayacak. Bu yazki kararlı duruşumuzun önümüzdeki eğitim öğretim yılında devamsızlıkla ilgili rakamları daha da düşüreceğine inanıyorum.”
Tekin, orta öğretimde devamsızlığın yüzde 15 azaldığını hatırlatarak, ilkokul ve ortaokullarda bu oranın çok daha fazla azaldığını kaydetti.
Devamsızlık konusunda da sınıf tekrarı konusunda da kararlı olduklarını vurgulayan Tekin, “Bu kararlılığımızı bu yıl ortaya koyduktan sonra önümüzdeki yıl ben çok daha sağlıklı bir sonuç elde edeceğimize inanıyorum.” dedi.
Tekin, Bakanlığın mesleki eğitim alanında açıkladığı “istihdam odaklı” eğitim modeli hakkındaki soruyu şöyle cevapladı:
“Mesleki ve teknik eğitim, 28 Şubat’ın Türkiye’de oluşturduğu tahribatın en keskin sonuçlarını görüldüğü alanlardan bir tanesi. Hatırlarsanız katsayı uygulaması sebebiyle mesleki ve teknik eğitim liselerimizdeki çocuklarımız, o katsayının yarattığı olumsuzluk ortamında lisans eğitimlerine devam edememişlerdi. Oradan hem meslek liselerimiz hem de imam hatip liselerimiz aynı durumla karşı karşıya kalmıştı. Öğrenci sayısı ciddi biçimde azaldığı gibi kamuoyundaki imajları ve algıları da negatif etkilenmişti. Hal böyle olunca Türkiye’deki iş dünyası bu konudaki şikayetlerini sık sık dile getirmeye başlamışlardı.”
2013 yılından itibaren bu konuda çok ciddi adımlar atıldığını belirten Bakan Tekin, şöyle devam etti:
“Hatırlarsanız önce meslek lisesindeki öğrencilerimizin staj ya da iş yeri eğitimleriyle ilgili olarak pozisyonlarına göre asgari ücretin yüzde 50’si ve yüzde 30’u oranında gençlerimize ücret vermeye başladık. Bir sonraki adım, yine sahadan gelen talepler doğrultusunda oradaki gençlerimiz, iş yeri kazaları ve meslek hastalıklarına karşı sigortalı hale getirildi. Bu da çok önemli bir adamdı. Meslek liselerinde ‘tematik meslek liseleri’ uygulamasına başlamıştık. Bu da meslek liseleri açısından çok önemli adımlar.
Meslek liselerini tematik hale getirirken, proje okul formatına dönüştüren, sadece teorik eğitim değil, sahada bu konuda yetkin çalışanların da okullarda eğitim verdiği bir model oluşturmuştuk proje okullar üzerinde. Akabinde özellikle liselerin son iki yılındaki çocuklarımızın zorunlu eğitim ihtiyaçlarını veya zorunlu eğitimle ilgili sorunlarını çözmek açısından Mesleki Eğitim Merkezleri (MESEM) kurgulanmıştı ve çocuklarımız iş yeri eğitimleriyle beraber aynı zamanda zorunlu orta öğretimlerini de tamamlamış olacaklardı.”
“Nitelikli iş gücü için sektörle beraber ciddi adımlar atıyoruz”
Tekin, geçen yıl yaz aylarından itibaren Bakanlık yetkililerinin Türkiye’yi il il dolaştığını bildirerek, şu ifadeleri kullandı:
“Valilerimizin başkanlığında, İl İstihdam Kurulları dediğimiz yapılarla sektör temsilcileriyle toplantılar yapıldı ve ihtiyaç duyulan elemanların niteliğiyle ilgili ne tür eğitim vereceğimize dair tabloları ortaya çıkardık. Yani sektör açısından Erzurum’da nasıl, Samsun’da nasıl bir ihtiyaç söz konusu, buna göre biz hem okullarımızdaki alan ve programlarımızı revize ettik hem de 10 Ağustos tarihi itibarıyla Sayın Cumhurbaşkanımızın imzasıyla ‘Mesleki ve Teknik Eğitim Politika Belgesi yayımlandı. Orada da bu konuda attığımız adımları çok daha ileriye taşıdık. Sektör içi okul, sektöre entegre okul, bölge okulu, organize sanayi bölgeleri içerisinde pansiyonlu okullar gibi bir sürü yeni model sunduk. Burada istediğimiz şey, elemana ihtiyaç duyan sektörle eleman yetiştiren meslek liselerimizi bir araya getirerek ortak bir noktada bu eleman ihtiyacını giderecek tedbirleri almak. Bu konuda da çok yoğun bir talep ortaya çıktı.”
Bununla ilgili bir başka adımlarının olduğunun bilgisini de veren Tekin, “Ortaokullarımızda, 7. ve 8. sınıflarda, çocuklarımızın bu anlamdaki mesleki becerilerini, yeteneklerini test etmek üzere ‘zanaat atölyeleri’ oluşturuyoruz. Mesleki ve Teknik Eğitim Liseleri bünyesinde ortaokullar açmaya başlıyoruz. Dolayısıyla bu anlamdaki nitelikli işgücünün yetişmesi açısından sektörle beraber, onları bir paydaş olarak görerek ciddi adımlar atıyoruz.” diye konuştu.
“Meslek liselerinin itibarını ve imajını düzeltecek adımlar”
“Sayın Bakan burada sanki bir imaj problemi var. Çünkü sektörlerin ihtiyacı var, eğitim sistemimiz sektörlerin ihtiyacını karşılayacak nitelikte esasında. Fakat genel olarak çok gelir kazanmalarına rağmen eğitim sistemimizde ve ülkemizde meslek liseli olmaya ilişkin imajın güçlenmesi mi gerekiyor?” sorusuna Tekin, şu yanıtı verdi:
“Bu çok doğru. 28 Şubat’tan mevzuyu başlatma sebebim de bu. O alan 28 Şubat tarafından açıkçası kirletildi ve meslek liseleri ciddi bir imaj kaybıyla karşı karşıya. 28 Şubat’ın yarattığı tahribatı ortadan kaldıracak tedbirler alıyoruz. Aldığımız tedbirlerden bir tanesi de burası. Meslek liselerinin yeniden itibarını ve imajını düzeltecek adımlar atmaya çaba sarf ediyoruz. Bu konuda da özellikle sektörden talebim, meslek liselerinin imajlarını düzeltecek çalışmaları da gündemlerine alarak hareket ederlerse çok da mutlu olacağız. Kamuoyundaki algıyı da bu anlamda düzeltmiş oluruz inşallah.”
Bakan Tekin, “Sektörle eğitimi aslında entegre ediyorsunuz, burada tabii istihdam konusu gündeme geliyor. ‘Biz önümüzdeki 5 yılda meslek lisesi üzerinden istihdamı şu kadar artırmayı düşünüyoruz’ gibi bir projeksiyonunuz var mı?” sorusu üzerine iş dünyasıyla bu tür protokolleri yaparken onların arzu ettiği nitelikte öğrenciler yetiştirmeyi vadettiklerini, onlardan tek beklentilerinin de yetişen çocukların, gençlerin istihdamının gündeme alınması olduğunu söyledi.
Bu çerçevede mesleki bir yetkinliği olan kişinin kazandığı aylık ücret, günlük ücret üzerinden yapılan hesaplamaların kamuoyunda tartışılmasını olumlu bulduğunu ifade eden Bakan Tekin, “Meslek lisesi mezunu çocuklarımız gençlerimiz ciddi ekonomik bir döngüyle karşı karşıyalar. Daha rahat iş buluyorlar.” dedi.
Bakan Tekin, bunun politika belgesinde de vurguladıkları konulardan biri olduğunu aktararak, “Mesela meslek lisesi mezunu çocuk mesleğiyle ilgili iş yaparken asgari ücretin yüzde 30’u üzerinden bir ücretle çalışması da bizim buradaki projeksiyonlarımızdan bir tanesi.” diye konuştu.
Tekin, sektörün meslek liselerinden yetişenleri istihdam ettiğini, bu anlamda çok sağlıklı bir ilişki yürüttüklerini, bundan sonraki sürecin daha sağlıklı olacağını düşündüğünü belirterek, “Mesleki ve teknik eğitim liselerinin yeni yapılanmaları içerisinde sektör kendi ihtiyaç duyduğu elemanı belki kendi iş yerinde kendi istediği profilde yetiştirmiş de olacak. Bu da onlar için ciddi bir avantaj olacak.” değerlendirmesini yaptı.
“Daha erken yaşlarda…”
“Temel eğitimde, ilköğretimde tematikleşme görüyoruz. Spor okulları olsun, sanat okulları olsun. Burada amaçlanan şey tam olarak nedir? Lise düzeyine gelen öğrenci meslek liseleriyle ayrışabiliyor, tematikleşebiliyor, bununla ilgili amaç nedir acaba?” sorusuna karşılık Bakan Tekin, “Belli alanlar bilhassa sanat ve sporla ilgili konularda ve el becerilerinin gelişmesi konusunda bizdeki ortaöğretim başlangıç yılının yaş periyodu çok örtüşmüyor. Yani daha erken yaşlarda çocuklarımızın bu yeteneklerinin keşfedilip ona göre eğitim alması bizim arzumuz.” dedi.
Buradan hareketle de bu yıl ilk örneğini Ankara’da müzik ilkokulu, müzik ortaokulu ve müzik lisesi olarak açtıklarını aktaran Tekin, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Daha küçük yaşlarda bu anlamda yetenekli çocuklarımızı tespit edip onun yeteneklerine göre eğitimlerini yürütelim diye. Aynı şey meslek liseleri için biraz önce söylediğim gibi devam ediyor. İnşallah orta vadede belki önümüzdeki günlerde spor, sportif yetenekler konusunda özellikle bizim spor liselerimiz var ama takdir edersiniz ki 14-15 yaşında keşfettiğiniz bir çocuğu daha erken yaşlarda keşfedip ona göre… Her spor dalının gerektirdiği vücut yapısı, çeviklik veya düşünme yapısı daha küçük yaşlarda çocuklara verilirse daha başarılı olacağını düşünüyorum.”
Tekin, Gençlik ve Spor Bakanlığı ile koordineli çalıştıklarını belirterek, 2014’teki proje okul kavramından sonra Riva’da futbol lisesi açtıklarını, Ankara’da voleybol lisesi, basketbol lisesi bulunduğunu ifade ederek, “Bunların ortaokullarını da açmanın doğru olacağını düşünüyorum. Önümüzdeki dönemde bunu da gündemimize alacağız.” diye konuştu.
“Yakında neticelenecek”
Sportif eğitimle normal eğitimi daha erken yaşlarda başlatan Çin’in, uluslararası organizasyonlarda madalya sayısının arttığını dile getiren Tekin, şunları kaydetti:
“Ben de müsteşarlık yaparken bu konuya çok odaklanmıştık. Hayalimiz, spor liselerini hem tematik hale getirmek hem de ortaokuldan başlatmaktı. Kısmen tematik hale getirdik. Tematik hale getirirken de şunun altını çizeyim, Milli Eğitim Bakanlığı spor eğitimi vermez, biz veremeyiz ama spor eğitimi veren bir yapıyla ortak çalışabiliriz. Kim burası? İlgili federasyonlar. Futbol Federasyonuyla ortak futbol lisesi, Voleybol Federasyonuyla voleybol lisesi. Şimdi Basketbol Federasyonuyla yine birlikte bir çalışmamız var. İnşallah yakında o da neticelenecek. Federasyonla ortak İstanbul’da bir basketbol lisesi daha.”
Bakan Tekin, bunu ortaokul düzeyine indirmeyi hedeflediklerini vurgulayarak, “Şu anda hedefimiz müzik, sanat, spor ve meslek liselerinde çocuklarımızın bu anlamdaki beceri ve yeteneklerini daha erken yaşlarda keşfedip onlara uygun eğitim süreci planlamak.” dedi.
Fransız okullarıyla ilgili yaşanan yasal statü tartışmalarla ilgili değerlendirmesi sorulan Bakan Tekin, Türkiye’de legal koşullara uyarak kurulmuş ve eğitim öğretim hayatlarını bu şekilde devam ettiren bütün okullara karşı hukukun gerektirdiği uygulamayı yürüttüklerini vurguladı.
Bu okullara çok yardımcı olduklarının altını çizen Tekin, şöyle devam etti:
“Bu okullar kimler? Bu okullar Lozan’daki tanımlamalara göre kurulmuş azınlık okullarımız mesela. Türkiye’deki Ermeni vatandaşlarımızın, Rum vatandaşlarımızın, Musevi vatandaşlarımızın, Süryanileri ekledik, onların okulu var, bu vatandaşlarımızın kurdukları okullara, TEOG sürecinde de, hem bu okulların ders kitabı dahil olmak üzere bütün ihtiyaçlarını giderdik hem bu okullardaki öğrencilerimizin LGS ve TEOG’daki din, kültürü ve ahlak bilgisi dersiyle ilgili sorularını bu okullardan aldık. Kendi dini inançlarına göre sorular sordular. Orada, dünyadaki bütün ülkelere demokratik açıdan örnek olabilecek bir uygulama içerisindeyiz. Bir kere bunun altını çizmemiz lazım.”
Konunun ikinci bir boyutunun olduğuna işaret eden Tekin, “Lozan mektupları” olarak bilinen ve ilgili ülkelerle Türkiye Cumhuriyeti devletinin ilgili makamları arasında yapılan yazışmalara göre kurulmuş yabancı okulların bulunduğunu aktardı.
Bu okulların da Lozan mektuplarına göre kurulduğu için yasal statülerinin olduğunu, sistemin içerisinde yer aldığını vurgulayan Tekin, “Bu okullarla ilgili hem denetim hem de denklikle ilgili süreçlerimizi yürütüyoruz. Orada da bir sorunumuz yok.” diye konuştu.
Tekin, 1940’lı yıllardan itibaren bazı ülkelerin Türkiye’de Lozan mektuplarındaki okullar dışında da okullar açtıklarını belirterek, şunları anlattı:
“Hukuki olarak özel öğretim kurumu olarak bizim sistemimize dahil olmadıkları için bu okullara devam eden öğrenciler, zorunlu eğitim dışında kabul ediliyor. Biz görmüyoruz bu çocukları, bizim sistemimizde yok. Biz daha önce bu okullarla, Fransız okulları da bunun içerisinde, bunlarla yürüttüğümüz müzakerelerde, bize okullardaki Türk öğrencilerin isimlerini dahi vermediler. Öyle bir süreci yaşadık.”
Süreçte bu okullardan “Eğer siz bizden bu okullara yasal statü kazandırmamızı istiyorsanız, biz de bunun karşılığında özellikle Fransa ve Almanya için geçerli, burada çok sayıda vatandaşımız yaşıyor, ikisinde toplam 5-6 milyonun üzerinde bir nüfusumuz var, buradaki vatandaşlarımızın çocuklarının Türkçe ve Türk kültürü eğitimlerinde bize yardımcı olun.” şeklinde talepte bulunduklarını dile getiren Tekin, her yurt dışı seyahatlerinde bu ülkelerden şikayet aldıklarını aktardı.
“Bizim aslında mütekabiliyet gibi bir talebimiz yok burada normal koşullarda. Yani buradaki iki okula karşılık orada iki okul açmak değil.” diyen Bakan Tekin, “Oradaki çocuklarımızın bu anlamdaki problemlerini gidermek istiyoruz. Sistemin içerisinde bu derslerin çocuklarımız tarafından rahatlıkla alınabileceği, Türkçe, Türk kültürü derslerinin alınabildiği bir ortam istiyoruz.” ifadelerini kullandı.
“Fransızlarla yaptığımız görüşme gayet pozitif bir noktaya evrildi”
Bakan Tekin, Milli Eğitim Bakanlığında müsteşarlık görevi sırasında konuyu bu okullarla konuştuklarını ve o dönemde gündeme “iki ülke arasında problemi çözecek uluslararası bir sözleşme”nin geldiğini bildirdi.
Uluslararası sözleşmeyle kurulan bir okulun mevzuata göre yasal bir okul olacağını vurgulayan Tekin, “Dolayısıyla buralara giden öğrencilerimizin denklik dahil bir sorunu kalmamış olacak.” dedi.
Tekin, müsteşarlık yaptığı tarihlerde bu okulların “Biz hemen başlıyoruz sürece” dediklerini ifade ederek, sözlerini şöyle sürdürdü:
“O tarihlerde bu görüşmeler bir noktaya geldi. Bakan olarak tekrar göreve geldiğimde aynı problemi tekrar gündeme getirdiğimizde bize şu söylendi: ‘Hemen başlayalım, yarın yapalım.’ Bu artık kaldırılabilecek bir şey değil, yani bu iyi niyetli değil. Buradan hareketle biz kendilerine resmi yazı yazdık, geçtiğimiz 2023 yılının sonlarında ve bu okulların legal bir statülerinin olmadığını, bu okullara Türk öğrenci kayıt yapmalarının mümkün olmadığını kendilerine ifade ettik.
Şu an geldiğimiz noktada, bu okullara yeni öğrenci kaydı kabul etmiyoruz. Ne zamana kadar? Uluslararası bir sözleşme yapıp bu okullara hukuki statü kazandırıncaya kadar ki onu kazandırdığımızda, bunun karşılığında yurt dışında yaşayan Türk vatandaşlarının çocuklarıyla ilgili, onların eğitim öğretim süreçleriyle ilgili bizim de masaya koyduğumuz, sözleşmeye koymak istediğimiz taleplerimiz var. Bunlar karşılandığında, bu sözleşme imzalandığında bu okullar yasal statüye kavuşmuş olacaklar. Fransızlarla yaptığımız görüşme gayet pozitif bir noktaya evrildi.”
Tekin, bu süreçte kendilerine destek olan Dışişleri Bakanlığı yetkililerine ve Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Akif Çağatay Kılıç’a teşekkür etti.
Bakan Tekin, “Nihayetinde Fransa ile geldiğimiz nokta; ‘6 ay içerisinde bir uluslararası sözleşme imzalama noktasına gelmiş olacağız’ dediler. Tabii biz bunun takipçisi olacağız, fakat bu sözleşme imzalanıncaya kadar okula yeni öğrenci kaydına da müsaade etmeyeceğiz.” açıklamasında bulundu.
Türk vatandaşlarının legal okullara devam etmek zorunda olduğunun altını çizen Tekin, “Türkiye Cumhuriyeti devletinin Milli Eğitim Bakanı olarak Türk çocuklarının bizim sistemimizdeki legal okullara devam etmesini istiyorum. Almanya ile de aynı süreç yürüyor. Başka örnekleri de var bunun. Pakistan okulu da vardı, Pakistan ile de sözleşme belli bir noktada yürüyor. Bu arada Suudi Arabistan’da Mekke ve Medine’deki okullarımız kapanmıştı. Suudi yetkililerle yaptığımız görüşmelerin neticesinde oradaki okullarımız da bu yıl itibarıyla eğitim öğretime başlamış olacaklar. Bu da güzel bir gelişme.” ifadelerini kullandı.
“Ailenin eğitim öğretim süreçlerindeki etkisi yüzde 50”
Bakan Tekin, eğitim öğretim süreçlerine hazırlık için 4 genelge yayımlandığını ve genelgelerin ortak 3 ana hedefinin olduğunu aktararak, hedefleri Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli’nin uygulanması, mesleki ve teknik eğitim ile eğitim öğretim süreçlerinde velilerin de yer alması şeklinde sıraladı.
Öğretmenlere kamuoyunda çok yüklenildiğini ifade eden Tekin, şöyle konuştu:
“Çocuğunuzu okula yazdırıyorsunuz, anne baba iş yoğunluğu ve benzeri sebeplerle doğru dürüst çocuğuna anne babalık yapmıyor. Öğretmeninden çocuğuna hem anne olmasını istiyorsunuz hem babalık yapmasını istiyorsunuz hem belki kardeş, abla, ağabey… Şimdi bir öğretmene bu kadar fazla toplumsal rol yükleyip, bu kadar fazla toplumsal rolün gerektirdiği şeyleri öğretmenden beklemek bu anlamda çok doğru değil. Ben öğretmen arkadaşlarımızı bu anlamda bu kadar büyük sorumluluğu büyük bir özveriyle yürüttükleri için takdir ediyorum.”
Akademik çalışmaların, eğitim öğretim süreçlerinde öğretmenin ve okulun rolünün yüzde 50 olduğunu gösterdiğini aktaran Tekin, geriye kalan yüzde 50’de ise ailelerin etkisinin bulunduğunu belirtti.
Tekin, bu yıl ailelerin çocukların eğitiminde öğretmenlere destek olmasını istediklerine işaret ederek, şu ifadeleri kullandı:
“Eğitim öğretim süreçlerine ailenin daha fazla katkı verdiği bir yıl olsun istiyoruz. Çocuklarımızın okuma alışkanlığını kazanmak istiyorsak evde beraber çocuklarımızla okuma saatleri yapalım. Çocuklarımızın dijital bağımlılığıyla mücadele etmesini istiyorsak hep beraber mücadele edelim. Obeziteyle mücadele etmesini istiyorsak çocuklarımızla en azından günde belli oranda fiziki aktiviteyi beraber yapabileceğimiz ortamlarımız olsun istiyoruz. O yüzden de biz bu yıl, okul-öğretmen-aile ilişkisini daha güçlendirecek adımlar atalım istedik.”
“Velilerle birlikte hareket etmiş olacağız”
Bakan Yusuf Tekin, okul ile aile işbirliğini güçlendirmek amacıyla oluşturulan “Velivizyon” platformuna ilişkin de açıklamalarda bulundu.
Platformda velilerle mini diziler, belli akademik çalışmalar ve uygulamaların paylaşılacağını dile getiren Tekin, “Okul yöneticilerimizden istediğimiz şey, eğitim öğretim başladıktan hemen sonra yapılacak ilk veli toplantısında oluşturduğumuz bilimsel verileri de velilerle paylaşarak, ‘Buyurun gelin birlikte çocuklarımızın eğitim öğretim sürecinde sorumluluklarımızı yerine getirelim’ diye bir davette bulunacağız.” şeklinde konuştu.
Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Mahinur Özdemir Göktaş ile beraber bu yıl ilk defa okula başlayan çocuklara ve velilere yönelik ortak bir etkinlik planlaması yaptıklarını hatırlatan Tekin, şunları kaydetti:
“2024-2025 eğitim öğretim yılında üzerinde odaklanacağımız önemli başlıklardan bir tanesi bu ilişkinin sağlıklı kurulması. Eğer sağlıklı kurabilirsek herkes üstüne düşen sorumlulukları yerine getirirse hem öğretmen arkadaşlarımızın sorumlulukları azalacağı için asıl yüklenmesi gereken toplumsal rolü daha sağlıklı yapabilecek zamanları olacak hem de aile, ebeveyn, toplumda kendi üstüne düşen sorumlulukların farkında olarak hareket etmiş olacak. Neticesinde de bu çocuklarımızın akademik başarılarının uluslararası akademik çalışmalarda da verilen yüzde 50’nin üzerinde bir çıtayı yakalamak için velilerle birlikte hareket etmiş olacağız.”