FED’in bu yıl faizleri indireceği beklentisi küresel yatırımcıların en çok beklediği senaryo. Ancak FT yazarı Louis Ashworth yatırımcıları bu ihtimalin gerçekleşmeyeceği senaryoyu da düşünmeye davet ediyor.
Küresel yatırımcılar bu yılın mart ayında ABD Merkez Bankası’nın (FED) faiz indireceği umudunu taşıyor. Aralık ayında Amerikan borsalarını rekor seviyelere taşıyan ralli de uzmanlara göre söz konusu beklentilerin yatırımcılar tarafından satın alınmasını yansıtıyordu. Ancak Financial Times yazarı Louis Ashworth bu noktada zor bir soruyu gündeme getiriyor: Ya FED faiz indirimi yapmazsa?
Borsa yazarına göre piyasaların satış tarafında bu soru işaretinin belirtileri görülmeye başlandı. Zira daha gevşek bir para politikasına dair beklentiler daha gevşek finansal koşullara ve piyasaları teşvik eden faaliyetlere yol açıyor. Bununla birlikte finansal koşulların gevşemesi para politikasının fiilen gevşetilmesine olan ihtiyacı ise azaltıyor.
Bu tablo Ashworth’e göre istikrarlı bir durum olmak zorunda değil. Eğer enflasyon düşmeye devam ederse reel faiz oranlarını etkili bir şekilde artırarak para politikasını amaçlanandan daha kısıtlayıcı hale getirmeye başlayabilir. Bu da bir kısır döngüyü önlemek için faiz indirimlerini zorunlu hale gelebilir. Bunun yanında enflasyonun düşmeye devam edeceği de garanti bir senaryo değil.
TS Lombard’dan Dario Perkins’in işaret ettiği üzere her iki durumda da piyasaların beklediği türden faiz indirimleri için ekonomide bir resesyon zemini olması gerekiyor. Aksi takdirde ise beklentilerin boyutu alışılmadık derecede büyük olacak.
Piyasaların fiyatlandırdığı faiz indirimlerine tutarlı olacak kadar büyük bir hamlenin gelmesi için muhtemelen yetkilileri daha agresif faiz indirimlerine itecek bir gelişmenin yaşanması gerekecek. Önümüzdeki birkaç ay içinde herhangi bir noktada özellikle zayıf bir istihdam raporu gelmesi tetikleyici bir rol oynayabilir. (Perkins bugün örnek gösterilen 1995’teki yumuşak iniş döneminde de merkez bankasının aynı şeyi yaptığını hatırlatıyor.) Elbette enflasyondaki bir yalpalanma da riskli varlıkları tehdit etmeyi sürdürüyor.
Ancak önemli olan nokta, yetkililerin derhal tepki vermesi ve ciddi bir resesyon beklemesi için hiçbir neden görülmüyor olması. Aslına bakılırsa, hızlı faiz indirimi beklentisi, ilk etapta ekonomide bir bozulmayı önlemeye yardımcı olsa da bu senaryoyu daha az olası kılıyor. Yine de bir noktada yetkililer bu beklentilerin en azından kısmen doğrulamaya istekli olduklarını göstermek zorunda kalacaklar.
Son yıllarda elde edilen tecrübeler, merkez bankacılarının enflasyon şoklarından resesyonlardan daha fazla korktuklarını gösterdi. Son haftalarda arz tarafında yeni yukarı yönlü fiyat baskısı dinamiklerinin yeniden ortaya çıkması, “ikinci dalga” endişelerini teşvik etmek için gereken tek şey olabilir.
ING’den Carsten Brzeski, “finansal piyasaların ve ekonomistlerin beklentileri ile merkez bankalarının bir sonraki adımlarına ilişkin tahminlerinin bu kadar uyumsuz olduğu başka bir dönemi zar zor hatırladığını” söylüyor ve piyasaların fiyatladığı türden faiz indirimlerini tetiklemek için “ciddi bir ekonomik kriz” gerekeceğini düşünüyor.
Son dönemde bu tip krizleri fazla sayıda yaşamış olsak da Ashworth yeni bir krizin nereden çıkacağını görmenin daha zor hale geldiğini yazdı.
Brzeski, kişisel dinamiklerin de bu noktada önemli olduğunu söylüyor. Enflasyonun olaysız bir şekilde evcilleştirilmesiyle birlikte, merkez bankacıları “Arthur Burns argümanına” her zamankinden daha duyarlı olacaklar:
“Hiçbir merkez bankacısı, 1970’lerde faiz oranlarını zamanından önce düşüren ve ikinci bir enflasyon dalgasına zemin hazırladığı söylenen yeni bir Arthur Burns olmak istemez. Ya da başka bir deyişle, merkez bankası yetkilileri enflasyondaki yükselişi kaçırdı. Şimdi de enflasyondaki düşüşten tamamen emin olmak istiyorlar ve bu nedenle tanım gereği eğrinin oldukça gerisinde kalacaklar.
Belki de tamamen rasyonel davranan piyasaların şu anda hafife aldığı şey budur: Merkez bankası yetkilileri de sadece insandır.”