Türkiye ve Yunanistan’ın sadece aynı coğrafyayı değil, birçoğu tarihsel boyut taşıyan ortak unsurları da paylaştığını kaydeden Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Ege Denizi’nin iki yakasında da barışın ebediyen hakim olması için elimizden geleni yaparız” dedi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Yunanistan Başbakanı Kiryakos Miçotakis’in Ankara’ya gerçekleştireceği ziyaret öncesi Yunanistan’ın Kathimerini gazetesine mülakat verdi.
“Kiryakos Miçotakis’in Ankara ziyaretine ilişkin açıklamanızda kendisi ile iki ülke arasındaki ilişkilerin nasıl geliştirilebileceği konusunda görüşeceğinizi belirtmiştiniz. İlişkilerin seviyesinden memnun musunuz? Hedef nedir ve ona nasıl ulaşılabilir?” sorusunu Erdoğan, “Hedef basit; sorunları çözerek dostluğumuzu pekiştirmek, ikili ilişiklerimizin seviyesini tarihte görülmemiş düzeye çıkartmaktır. Bunun için Türkiye olarak son dönemde samimi ve etkin adımlar attık ve buna da devam etmek niyetindeyiz” diye yanıtladı.
Erdoğan, Türkiye ve Yunanistan’ın sadece aynı coğrafyayı değil, birçoğu tarihsel boyut taşıyan ortak unsurları da paylaştığını kaydederek, “Tabii ki aynı düşünmediğimiz konular bulunuyor, fakat uzlaşabileceğimiz başlıkların da sayısı az değil. Açık yüreklilikle tüm konuları bir arada konuşup çözüm yolunda adımlar atabiliriz” değerlendirmesinde bulundu.
Ertelemenin sorunları çözmediğini, bunların üzerlerine cesaretle gidip, çözüm iradesini ortaya koymak gerektiğini vurgulayan Erdoğan, “Biz, dünyanın takdirle izlediği şekilde hem bölgemizde hem dünyanın değişik coğrafyalarında nasıl barışın kök salması için çabalıyorsak, Ege Denizi’nin iki yakasında da barışın ve huzurun ebediyen hakim olması için elimizden geleni yaparız. Bozmak kolay olandır. Zor olan inşa etmek ve sorunları ustalıkla çözmektir. Dolayısıyla iki ülkenin iki duvar arasına sıkıştırılmaya çalışılan ilişkilerini rahatlatmak ve o önyargılarla bezeli duvarları yıkmak elimizde. Tek ihtiyacımız olan çözüme odaklanmış ve samimi tarihi adımlardır” ifadesini kullandı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Yunanistan Başbakanı Miçotakis’le Atina’da iletişiminiz nasıldı? Onunla iletişiminiz arzu ettiğiniz düzeyde mi?” sorusu üzerine, “Sayın Miçotakis ile son dönemde bir uyum iklimi yakaladığımızı düşünüyorum. Atina’da bizleri memnun eden bir misafirperverlik ortaya koydular. Tabii ki Sayın Miçotakis’i Ankara’da ağırladığımızda, Türk misafirperverliğinin en nadide örneklerinden birini daha sergileyeceğiz.” diye konuştu.
Sözünü ettiği iklimin somut meyveler vermeye başladığını kaydeden Erdoğan, “Atina Bildirgesi, imzaladığımız anlaşmalar, protokoller onlardan sadece birkaçı. Bunlara yenilerini eklememizin önünde engel yok. Sadece bizler değil, bakanlar ve bürokratlar düzeyinde de gayet iyi ilişkilerin tesis edildiğini söyleyebilirim. Yani neticede birçok kademede iletişimimiz memnuniyet verici ve bunun olumlu manada ileriye taşınması da gayet mümkün.” görüşünü paylaştı.
“Türkiye olarak çevre konusunda ne kadar hassas olduğumuz herkesin malumudur”
Erdoğan, “Geçtiğimiz günlerde Ankara, Yunanistan’ın Ege’de deniz parkları konusunda atmak istediği adımlara tepki gösterdi. Atina, bu adımların ‘çevre’ konusu ile alakalı olduğunu söylerken, Türkiye Dışişleri Bakanlığı da ‘adaların egemenliği’ konusunu gündeme getirdi. Sayın Miçotakis, Yunanistan’ın deniz parklarını ilan edeceğini belirtti. Sadece denizdeki kullanım hakları değil, kara üzerindeki egemenlik konuları da gündeme geldiği zaman, diyalog ilerleyebilir mi?” sorusu üzerine, şu değerlendirmeyi yaptı:
“Egemenlik konularının gündeme gelmesi diyalog zeminine zarar veren ve ilerlemesini engelleyen bir durum değil. Bizler bu zemini her koşulda koruyabilir ve ilerlemeyi sağlayabiliriz. Bu konular da zaten ele almamız gerekenler listesinde müstesna bir yere sahip. Oldubittilerden uzak bir perspektifle ve çözüme inanmış bir yaklaşımı benimseyerek bu meseleleri konuşabiliriz. Ancak, bu zemine ‘Ben yaptım oldu’ anlayışı en büyük zararı verir. Türkiye olarak çevre konusunda ne kadar hassas olduğumuz herkesin malumudur. Fakat bunun kullanışlı bir paravan olarak görülmesi ve başka tartışmalı durumların onun arkasında bir şekilde gizlenmeye çalışılması doğru olmaz.”
Her konuyu kendi mecrasında ele almak gerektiğini belirten Erdoğan, “Nasıl sağlam olmayan zemine inşa edeceğiniz bir bina kısa zamanda yıkılırsa, tarihi, hukuki ve fikri zemini çürük tezler de yerle bir olmaya mahkumdur. Mesela elinizde geçerli bir tapu olmadan gelişigüzel bir yere bir baraka dahi inşa edemezsiniz. Bu bir fiili durumdur, hukuki karşılığı ve yaptırımları vardır. Türkiye’nin bu coğrafyada fiili durumları kabul etmeyeceğini herkes bilir.” düşüncesini dile getirdi.
“Türkiye’yi yok sayma girişimleri karşısında da gerekli tepkiyi her zaman verdik”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Yunanistan, deniz yetki alanlarının sınırlandırılmasına ilişkin Türkiye ile Libya, Türkiye ise Yunanistan ile Mısır arasında yapılan anlaşmaları geçersiz saymaktadır. Benzer şekilde Kıbrıs ile İsrail arasında yapılan birtakım anlaşmalar da Türkiye açısından geçersiz sayılmaktadır. Böyle bir ortamda Yunanistan ile Türkiye arasında hidrokarbon konusunda herhangi bir işbirliğinden söz edebilir miyiz?” sorusunu, şöyle yanıtladı:
“Bir düzeltme yaparak başlayalım. Sorunuzda Kıbrıs ile İsrail arasında bir anlaşmadan söz ettiniz. Orada Kıbrıs adasının tamamının İsrail ile Münhasır Ekonomik Bölge sınırlandırma anlaşması yaptığı gibi bir varsayım söz konusu. Bizim tanımadığımız anlaşma Güney Kıbrıs’taki Rum Yönetimi ile İsrail arasında yapılmış ve adanın asli unsuru olan Kıbrıs Türkleri’nin yani Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin hak ve menfaatleri yok sayılmıştır. Diğer taraftan bize göre enerji bir çatışma alanı değil, bir işbirliği alanıdır. Bunun için pozitif bakış açısı ile meseleye yaklaşmak yeter de artar bile.”
Türkiye’nin, hidrokarbon kaynaklarının hakça, adil ve kapsayıcı paylaşımını savunduğuna ve sürekli bunun çağrısını yaptığına dikkati çeken Erdoğan, şöyle devam etti:
“Her konuda olduğu gibi burada da egemenlik haklarımıza ve yetkilerimize saygı duyulmasını istiyor, kıyıdaş ülkelerin hak ve yetkilerine de saygı duyuyoruz. Ancak Türkiye’yi yok sayma girişimleri karşısında da gerekli tepkiyi her zaman verdik. Bunun yanında açık bir çağrı yaparak kapsayıcı bir enerji işbirliği için zemin oluşturulması gerektiğini bunun için atılacak adımlara destek vereceğimizi ilan ettik. Herkes bilmelidir ki Doğu Akdeniz başta olmak üzere bölgede Türkiye’nin içinde bulunmadığı bir enerji platformunun başarılı olması güçtür. Yıllardır dillendirdiğimiz Doğu Akdeniz konferansını toplayarak ‘kazan-kazan’ anlayışı ile bir çözüm zemini oluşturmak mümkündür.”
Erdoğan, bu konuda yaptıkları çağrıların bugüne kadar cevapsız kaldığını ifade ederek, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bölgede sağlıklı bir diyaloğun temini için önemli bir potansiyeli bulunan bu önerimizin diğer aktörlerce de benimsenmesi gerektiğini her vesileyle vurguladım. Böyle bir adımın işbirliğini kolaylaştıracağını, kaynak çeşitliliği ve güvenliğine katkıda bulunacağını düşünüyorum. Türkiye ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin haklarını yok sayan adımlar, maalesef bugüne kadar bu mesele ile ilgili atmosferi zehirledi. Bundan vazgeçip arzu ettiğimiz diyalog zemininin oluşması halinde biz kalıcı çözüm için elimizi taşın altına koymaya hazırız. Gerginlik ile bir yere varılamaz. Kışkırtmalara kapılmanın kimseye faydasının olmadığı anlaşılmalı ve makulde buluşmanın yolları aranmalıdır.”
“Somut ve yapıcı fikirlere odaklanmanın, bizi çözüm rotasına sokacağına olan inancımız tamdır”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, “İki ülkenin Ege kıta sahanlığı konusundaki pozisyonları biliniyor. İki ülkenin tutumunda bir değişiklik beklenmiyor. Kronikleşen anlaşmazlığın çözümü için Lahey’deki uluslararası mahkeme gibi bir kurumun arabuluculuğunu kabul eder misiniz?” sorusuna da şu cevabı verdi:
“Burada çözümün yolu bellidir, uluslararası hukuka uymak ve bunu sürdürülebilir kılmak. Bundan kaçmadığımız sürece birlikte aşamayacağımız hiçbir engel olmamalı. Biliyorsunuz, biz sorunların paket halinde çözülmesi gerektiğini savunuyoruz. Tek bir ihtilafa odaklanarak diğer ihtilaflı noktaları göz ardı etmemeliyiz. Kapsamlı çözüme ulaştığımızı söylediğimizde, gelecek kuşaklara pürüzler devretmemeliyiz. Önceliğimiz bellidir. Uluslararası hukuka uygun barışçıl yöntemlerle çözüm bulma yaklaşımımız, sorunları ortadan kaldırmanın anahtarıdır. Bizler BM Şartı’na kayıtlı çözümleri gerek duyulması halinde dışlamıyoruz. Bunu da açık bir şekilde her vesileyle dile getiriyoruz. Somut ve yapıcı fikirlere odaklanmanın, bizi çözüm rotasına sokacağına olan inancımız tamdır. Yeter ki ‘Şu sorunu çözelim diğerleri çözümsüz kalsa da olur.’ demeyelim ve sorunların üzerine beraberce gidelim.”
“Netanyahu ortaya koyduğu soykırım yöntemleri ile Hitler’i de kıskandıracak seviyeye gelmiştir”
Gazze’deki gelişmelere ilişkin “Gazze’de yaptıklarından dolayı İsrail’i suçluyorsunuz ve Sayın Netanyahu’yu ‘zamanın Hitler’ine’ benzetiyorsunuz. İsrail ve Batı ülkelerinin terörist olarak değerlendirdiği Hamas’ı ise bir ‘kurtuluş hareketi’ olarak destekliyorsunuz. Türkiye’nin bakış açısını anlatabilir misiniz?” sorusuna Erdoğan, şu yanıtı verdi:
“İsrail’in aylardır Gazze halkına yaşattıklarına bakıp İsrail’in hastane bombalamasını, çocuk öldürmesini, sivil halka zulmetmesini, çeşitli bahanelerle masumları açlığa, susuzluğa, ilaçsızlığa mahkum etmesini meşru görmek mümkün müdür? Hitler geçmişte ne yaptı? Toplama kamplarında insanlara zulmetti, öldürdü. Sadece 7 Ekim sonrası değil, öncesinde de yıllarca Gazze açık hava hapishanesine çevrilmedi mi? Adeta bir toplama kampı gibi oradaki insanlar yıllarca kıt kaynaklara mahkum edilmedi mi? 7 Ekim sonrası Gazze’de en vahşi şekilde sistematik toplu ölümlerde kimin imzası var? İnsanlara ‘Şu bölgeye gidin’ deyip oraya bombalar yağdıran İsrail’e ne denir? Netanyahu ortaya koyduğu soykırım yöntemleri ile Hitler’i de kıskandıracak seviyeye gelmiştir.”
Ambulansları hedef alan, yemek dağıtım noktalarını vuran, yardım konvoylarına ateş açan İsrail’den söz ettiklerini vurgulayan Erdoğan, “Gazze’de insanların yaşama hakkı başta olmak üzere onlarca hak ve özgürlüğü çiğneniyor. Biz onların haklarını savunuyoruz. Barışı savunuyoruz. İsrail ise Birleşmiş Milletler kararlarını, uluslararası hukuku, insan haklarını pervasızca çiğnemeye devam ediyor. Düşünün sizin evinize biri gelip ‘Burası artık benim, git buradan’ derse tavrınız ne olur? ‘Gel benim evime yerleş elimden al’ mı dersiniz, yoksa evinizi savunur musunuz? Haliyle evinizi savunmanız ve haksızlığa karşı koymanız beklenir.” ifadelerini kullandı.
“Hamas ne istiyor, İsrail’in işgal ettiği Filistin topraklarını geri almak”
Erdoğan, İsrail’in sadece Gazze’de değil, bütün Filistin topraklarında bunu yaptığını vurgulayarak, “Adına ‘yerleşimci’ dedikleri teröristler için Filistinlilerin evlerini ve topraklarını ellerinden aldı. Onları, Filistinlilerin evlerine yerleştirdi. Haliyle bu uzun yıllara yayılmış sistematik zulme karşı, Filistinliler de bir noktada örgütlendi ve direnmeye başladılar. Batı’nın terörist damgası vurmaya çalıştığı Hamas ve Filistin’deki diğer direniş grupları, esas itibarıyla bu zulme verilen tepkiden doğmuştur.” şeklinde konuştu.
Hamas’ın, Filistin’de İsrail tarafından işgal edilmiş evlerine, iş yerlerine ve topraklarına sahip çıkan insanlardan başka bir şey olmadığını kaydeden Erdoğan, “Hamas ne istiyor, İsrail’in işgal ettiği Filistin topraklarını geri almak, devletlerini yeniden ayağa kaldırmak. 1967 sınırlarında, başkenti Doğu Kudüs olan, egemen, bağımsız, coğrafi bütünlüğe sahip Filistin Devleti tanınırsa direnişe gerek kalır mı? Kaldı ki Hamas bunun gerçekleşmesi durumunda silahlı kanadını lağvedeceğini ve yollarına siyasi parti olarak devam edeceklerini de ilan etmiştir. İki devlet temelinde çözüm, kalıcı ve sürdürülebilir barışı sağlayacak etkin bir yoldur.” değerlendirmesinde bulundu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Görüyorsunuz son açıklamasıyla Hamas ateşkese razı oldu ancak İsrail, Gazze’nin tamamını işgal hevesi nedeniyle bahaneler üretip ateşkes istemiyor. Zulüm ve katliam devam ediyor. Biz ise çözüm için çabalamayı sürdürüyoruz. İsrail’e destek verenlerin tüm bu yaşananları yeniden düşünmesi ve tarihsel sorumluluk anlayışı ile barış ve huzuru savunan tarafta yer alması gerekiyor.” ifadelerini kullandı.
“ABD ziyareti karşılıklı programların uyuşmaması nedeniyle ertelendi”
ABD Başkanı Joe Biden ile programlanan görüşmelerinin neden aniden ertelendiği ve ABD’nin, Türk-Yunan ilişkilerinde arabulucu rolü oynaması gerektiğine inanıp inanmadığı sorulan Erdoğan, ABD ziyaretinin karşılıklı programların uyuşmaması nedeniyle ertelendiğini ifade ederek, şunları söyledi:
“Biliyorsunuz Amerika Birleşik Devletleri bir seçim arifesinde ve Sayın Biden’ın programları daha da yoğunlaştı. Bizim de programlarımız hem yurt içinde hem yurt dışında yoğun bir şekilde seyrediyor. Bu tip ziyaretler her iki tarafa da uygun zamanlarda gerçekleşir. Arkadaşlarımız muhatapları ile görüşmeler yapıyor ve uygun tarih belirleme çalışmaları devam ediyor. Türkiye ve Yunanistan arasındaki ilişkilerde Amerika Birleşik Devletleri’nin denge politikasını muhafaza etmesinden yanayız. Biz, Yunanistan ve ABD, NATO’nun üyeleriyiz. Müttefiklik hukukuna uygun mesafede sürdürülecek ve yapıcı diyalog zeminini teşvik edici yaklaşımların yararlı olacağı kanaatindeyiz. Kaldı ki bizim Yunanistan ile aracısız doğrudan temas zeminimiz vardır. Bunu korumak ve geliştirmek ilişkilerimize daha fazla olumlu katkı sağlar.”
“Heybeliada Ruhban Okulunun açılması için çalışmalar yapıyoruz”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Türkiye’nin, Heybeliada Ruhban Okulunun yeniden açılmasına ilişkin, din özgürlükleri konusunda olumlu bir adım atacağı yönünde görüşler dile getiriliyor. Okul onlarca yıldır kapalı, siz 22 yıldır iktidardasınız. Bu konuda sizin, olumlu bir adım atma planınız var mı?” sorusu üzerine, bu konuda duruşlarının net olduğunu söyledi.
Azınlık haklarına son derece saygılı olduklarını dile getiren Erdoğan, “Bu konuda hassasiyetimiz çok yüksek. Rum Ortodoks azınlık da ülkemizde hem eşit vatandaşlık haklarından yararlanmakta hem de azınlık haklarından istifade etmektedir.” dedi.
Heybeliada Ruhban Okulu meselesinin de 1971 yılında Anayasa Mahkemesi kararı ile tüm özel yüksekokulların devletleştirilmesi ile ortaya çıktığını aktaran Erdoğan, “Ruhban Okulu’nun devredilebileceği bir yükseköğretim kuruluşunun olmaması nedeniyle de hukuki zemin ortadan kalkmıştır. Bu okulun YÖK mevzuatına tabi bir şekilde bir devlet üniversitesi bünyesinde faaliyetine başlaması önerisine Fener Rum Patrikhanesi karşı çıkmıştır. Biz yine de Heybeliada Ruhban Okulunun açılması için çalışmalar yapıyoruz. Yunanistan’daki Türk azınlığın eğitim alanında karşılaştığı sorunlarla ilgili de komşumuzdan aynı yapıcı yaklaşımı bekliyoruz.” ifadelerini kullandı.
“Biz dostluk elimizi karşılık bulduğumuz müddetçe uzatmaktan çekinmeyiz”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Ege’nin deniz sahasında ve hava sahasında gerilimsiz bir yılı aşkın süre geçti. İkili anlaşmazlıklarda herhangi bir ilerleme olmasından bağımsız olarak, askeri hareketlerden kaçınmanın sürdürülebileceğine ve sürdürülmesi gerektiğine katılıyor musunuz?” şeklindeki soruya da, şu cevabı verdi:
“Her zaman söylediğimiz gibi diyalog ve işbirliği zemininin korunması önemlidir. Biz gerginlikten yana değiliz. Kimsenin haklarında gözümüz olmadığı gibi kimsenin haklarımıza karşı saygısız davranmasını da istemeyiz. Hassasiyetlere saygılı tutumların devam etmesi gerilimsiz bu havayı sağlar, bunu birlikte tecrübe ettik. Bu sakinlik ilişkilerin hakkaniyet temelinde geliştirilmesinin ne kadar gerekli olduğunun işaretidir. Biz dostluk elimizi karşılık bulduğumuz müddetçe uzatmaktan çekinmeyiz. Dostluğa ve iyi komşuluk ilişkilerine önem veririz. Buna zarar verecek adımlar atılmadığı müddetçe de bu yaklaşımımız sürer.”
“Düzensiz göçle mücadelede uluslararası alanda işbirliği, eşit yük ve sorumluluk paylaşımı gereklidir”
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, yasa dışı göçmenlerin kontrolünde Yunanistan ile işbirliğinin düzeyi hakkında görüşünün sorulması üzerine, şu yanıtı verdi:
“Bu alanda kurumlarımız arasındaki temaslar ve bilgi alışverişi oldukça somut sonuçlar verdi ve bu devam ediyor. Öte yandan, her zaman vurguladığımız üzere, düzensiz göçle mücadele konusunda uluslararası alanda işbirliği, eşit yük ve sorumluluk paylaşımı gereklidir. Kalıcı çözümler için çalışmaya çok taraflı bir biçimde devam etmenin gerektiği de ortada. Konuyla ilgili tüm tarafların işbirliği yapması, meseleyi hızlı ve etkin biçimde sağlıklı bir zeminde ilerletmenin yolunu açacaktır.”
“Onlarca defa bu konuda samimiyet testinden başarıyla geçtik”
Turist vizesinin uygulanmasının şimdiden iyi sonuçlar verdiği belirtilerek, karşılıklı fayda sağlayabilecek başka ekonomik işbirliği alanlarının olduğunu düşünüp düşünmediği sorulan Erdoğan, diplomasideki temel yaklaşımlarının “kazan-kazan” esası olduğunu söyledi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye’nin de Yunanistan’ın da iki önemli turizm ülkesi olduğuna işaret ederek, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Yunan adalarına kapıda vize uygulaması ile vatandaşlarımız kolay seyahat imkanına kavuştu. Aslında tüm bunlara lüzum kalmaması ve Avrupa Birliği’nin Türkiye’ye vize serbestisini tanıması gerekir. Biz bu konuda ilerleme sağlamak istiyoruz. Yunanistan ile kapıda vize benzeri karşılıklı fayda sağlayacağımız alanların varlığına inanıyoruz. Pozitif gündemle ele aldığımızda ticari ilişkilerimiz başta olmak üzere birçok başlıkta ilerlemeler sağlayıp ülkelerimize kazandırabiliriz. Örneğin karayolu nakil vasıtalarına uygulanan kotaların kaldırılması ve geçiş rejiminin serbestleştirilmesi ticaret hacmimizi çok hızlı artırarak hedeflerimize daha kolay ulaşmamızı sağlayabilir. ‘Kazan-kazan’ esasını laf olsun diye dillendirmiyoruz, biz bu konuda samimiyiz ve onlarca defa bu konuda samimiyet testinden başarıyla geçtik. Karşımızda da samimi yaklaşım gördüğümüzde yeni karşılıklı kazanç fırsatları oluşturmak çok kolay olacaktır.”
“Atina Bildirgesi ilişkilerimizde yeni bir aşamanın başlangıcı olmuştur”
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “İktidarda olduğunuz 20 aşkın yılda, Türkiye ile Yunanistan ilişkilerinin hangisini en iyi, hangisini en kötü anı olarak seçersiniz?” sorusu üzerine, şu değerlendirmeleri yaptı:
“Burada pozitif meselelerle ilerlemek ve onları dillendirmek isterim ancak sorunuzu yanıtlamak gerekirse ülkemizde 15 Temmuz 2016’da yaşanan hain FETÖ kalkışması ve darbe girişimi sonrası teröristlerin komşumuz Yunanistan’a kaçması ve aramızda hem komşuluk hem müttefiklik bağı olmasına rağmen, Yunanistan’ın darbeci sözde askerleri koruyup kollaması, ilişkilerin en dip noktalarından biri olarak görülebilir. Bu sadece şahsımı değil darbeye çıplak elleriyle direnen ve bir demokrasi destanı yazarak darbecileri püskürten halkımızı da incitmiştir. Kendisi de yaşadığı tarihsel süreç içerisinde edindiği tecrübelerle, darbelerin ne olduğunu bilen Yunanistan’ın böylesi bir tutum takınması derin bir hayal kırıklığı oluşturmuştur.
İlişkilerimizdeki en iyi seviyenin de geçtiğimiz aralık ayında imzaladığımız Atina Bildirgesi olabilir. Bu bildirge ilişkilerimizde yeni bir aşamanın başlangıcı olmuştur. Tabii bunu yeterli görmüyor daha iyi seviyelere ulaşmak için çalışıyoruz. Bu bildirgenin yeni Türk-Yunan ilişkilerinin zeminini teşkil edeceğine inanıyorum ve yeni rekor düzeylere ulaşmayı temenni ediyorum.”